İznik Tümülüsleri

 

Yüzyıllardır birçok medeniyete beşiklik eden İznik`te, 2 bin yılı aşkın geçmişe sahip olduğu sanılan tümülüslerden (mezar ya da mezarlık içeren, toprak yığılarak oluşturulmuş tepecik) birinin 3-4 ton ağırlığındaki yekpare taş kapıları ve aksamının hala çalışır durumda olması, arkeologları bile şaşırtıyor.

    İlçeye bağlı Elbeyli beldesi Dörttepeler mevkisindeki nekropol (arkeolojik şehirlerde mezarlıkların ve toplu mezar yeri) sahasında, tarlalarını süren çiftçiler tarafından ya da yol yapım çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan ve kazı işlemleri daha sonra yetkili merciler tarafından tamamlanan tümülüsler, MÖ 3-2`üncü yüzyıllara tarihlendiriliyor. 

    Uludağ Üniversitesi (UÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şahin, yaptığı açıklamada, tümülüslerin, Helenistik dönem kabir tipine girdiğini ve Bitinya Krallığı döneminde inşa edilen mezarlardan olduğunu söyledi.

    Şahin, bunlardan özellikle birinin, aradan 2 bin yıldan fazla süre geçmesine rağmen tüm unsurlarıyla sağlam bir şekilde günümüze kadar ulaştığına dikkati çekerek, "Burası şu anda bütün elemanlarıyla günümüze ulaşabilmiş, güzel bir mezar. Kapıları bile sağlam, çalışıyor. Hatta o kadar güzel mekanizma ve aks oluşturmuşlar ki parmağınızla bile 3-4 ton ağırlığındaki taş kapıyı açıp kapatabiliyorsunuz" dedi.


     

    Bölgede 4 tümülüs olduğunu ifade eden Şahin, "Bu şekilde sağlam korunmuş örnek olduğunu bilmiyorum. Belki tesadüfen vardır ama bugüne kadar gezdiğim nekropollerde, özellikle kapısı bu şekilde sağlam, hala kullanılabilen bir mezar hatırlamıyorum. Çift kapılı ve çift kapısı da sağlam, menteşe üzerinde açılıp kapanıyor. Bu yönüyle gerçekten eşsiz bir örnek" değerlendirmesinde bulundu.

    Şahin, tümülüslerin, yapımı zor ve pahalı olduğundan kentin ileri gelenlerine ait olduğunu, bunların, Bitinya Krallığı döneminde kraliyet ailesine mensup ya da yakınlarının gömüldüğü aile mezarları olduğunu tahmin ettiklerini belirtti.

     

    Eni yaklaşık 4, boyu 5 metre olan kabrin, bir aile mezarı olduğunu, içinde "kline" adı verilen taştan yapılmış yatak ve yastıklar bulunduğunu anlatan Şahin, şu bilgileri verdi:

    "Taş yatak ve yastıkların üzerine cesetler uzatılıp kapılar kilitlenmiş. Hatta kilit mekanizmalarının yerleri de hala kapıların üzerinde, bronzdan yapıldığı için korunmuş durumda. Tekrar kapının kilidini açıp yeni mensubu odaya yatırmışlar. Bunlar, süreklilik arz eden mezarlar. Kapıların çalışması bunu gösteriyor. Yani 5-6 nesil hatta belki daha fazla burada gömü olmuş. Daha önce gömülenlerin kemikleri bir kenara süpürülüp yeni mensup, mezara defnedilmiş. Bu şekilde çok uzun süreli kullanılan mezarlar. Hatta bu mezarlara aile dışından kişilerin cesetlerinin gömülmemesi için Antik Çağda yasal düzenlemeler yapılmış. Bunu yazıtlardan biliyoruz. Önemli oranda cezaları da varmış. Yabancı birinin defnedildiği tespit edilirse çok ağır para cezaları verilmiş."

    Mustafa Şahin, definecilik ve kaçak kazının, diğer illerde olduğu gibi bu bölgenin de kanayan yarası olduğuna değindi.

    Bu sorunun, yasal düzenlemeler ve bilim insanları tarafından halkın bilinçlendirilmesiyle giderilebileceğini kaydeden Şahin, "Bunu, bilim insanları olarak ihmal ettik. Her konuda olduğu gibi bu konuda da devletten bir şeyler bekledik. Devletten beklemeden, üşenmeden, köy köy, kahve kahve, ilçe ilçe gezip insanlara bunların değerini anlatmamız lazım" diye konuştu.

    Haber Kaynağı: AA